Tarih sular altında kalıyor
Türkiye'de yapımı biten ya da
halen süren toplam 298 baraj, 10 bin arkeolojik yerleşimi su altında
bırakacak. Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, 'Baraj İzleme Komitesi'ni hayata
geçirmek için kolları sıvadı
Aslı KAYABAL
İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Özdoğan, Türkiye'de faal barajların yanı sıra yapımı süren
100'ü aşkın barajın da aktif hale gelmesiyle Belçika'nın altıda biri
kadar bir alanın ve bu alan üzerindeki 10 bin kadar arkeolojik
yerleşmenin su altında kalacağını açıkladı. Yapımı biten ve halen
sürmekte olan toplam 298 baraj bölgesi alanının ancak 25'i, bunların
da yalnız beşi kapsamlı olarak araştırılabildi.
Arazi teşkilatı kurulmadı
ABD'de Dünya Baraj Komisyonu (World
Commission of Dam) toplantısında "Türkiye'deki Baraj Projeleri ve
Kültürel Miras" konulu bir bildiri sunan Özdoğan, "Türkiye'de 193
baraj 3300 kilometrekarelik alanı su altında tutuyor. Yapımı süren 105
baraj ise 667 kilometrekarelik alanı su altında bırakacak. Halen
projesi hazır 47 baraj ile projesi hazırlanmakta olan 47 baraj ise 750
ve 400 kilometrekarelik alanları su altında bırakacak" dedi.
Türkiye'de bütün dünya ülkelerinde mevcut arazi teşkilatının olmaması,
sorunu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu konuda Özdoğan "Bu
barajların yapılacağı 35 yıldır biliniyordu. Sistem hatalı. DSİ
görevini yapıyor. Tıkanıklık Kültür Bakanlığı'nda yaşanıyor. Çünkü
bütün baraj projeleri ilgili bakanlıktan geçiyor. DSİ'ye geç başvuru
yapıldığı için kurtarma kazıları da geç başlatılıyor" diyor.
Kültür envanteri yok
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan şöyle devam
ediyor: "Türkiye'nin kültür envanteri yok. Tescilli 3000 arkeolojik
yerleşmenin varlığı biliniyor, oysa bu rakam Macaristan'da 96 bin.
Kültür Bakanlığı arkeolojik araştırmaların seyri konusunda ilgili
müzeleri görevlendiriyor. Ama Türkiye'nin kültür envanteri
tamamlanmadığı için, ellerinde tescilli eser listesi olmayan müze
müdüriyetleri Hasankeyf'in de içinde yer aldığı Ilısu örneğinde olduğu
gibi, 'bu alanda arkeolojik ören yeri yoktur' diye rapor yazıyor. İşte
sorun burada düğümleniyor!"
1960'lı yıllara kadar arazi teşkilatı
anlayışı dünyada da yoktu. Ancak Türkiye 1968 - 1974 yılları arasında
gerçekleşen Keban Barajı projesi ile bu konuda önderlik yapmasına
karşın, bu alanda bir model geliştiremedi.
Özdoğan, şimdi Türkiye'nin de diğer
dünya ülkeleri gibi baraj projeleri konusunda hassas davranması için
kolları sıvadı. Bu amaçla Dünya Arkeoloji Konseyi veya Avrupa
Arkeologlar Birliği bünyesinde faaliyet gösterecek "Barajları İzleme
Komitesiöni hayata geçirmeye çalışıyor.
Malta Sözleşmesi
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, "Türkiye'de
olay, barajın göl alanı olarak görülüyor. Oysa en büyük tahribat göl
alanı dışında odaklanıyor. Baraj çevresi gözardı ediliyor. Bu süreçte
suyun belli bir eğimde akması gerektiğinden arazi tesviye ediliyor.
Böylece höyükler ve arkeolojik yerleşmeler de tesviye ediliyor. Sadece
akarsu kültürleri değil ova kültürleri de yok oluyor" diyor.
Özdoğan, Türkiye'nin uluslararası bir anlaşma olan Malta Sözleşmesi'ni
imzaladığını, bu anlaşmanın 14 Ağustos 1999'da parlamentodan geçerek
yasalaştığını hatırlatarak şöyle devam ediyor: "Bu sözleşmeyi
imzalayan ülkeler her türlü yeni yatırım söz konusu olduğunda, ilgili
bölgede arkeolojik araştırmaların yapılması ve belgelenmesi için söz
verir. Bu araştırmaların maliyeti ise yatırımcı kuruluşa aittir. Baraj
bölgelerinin proje aşamasından itibaren arkeoloji heyetleri tarafından
taranması gerekir. Malta Sözleşmesi de zaten bunu öngörüyor."
Milliyet Gazeteesi
18 Mayıs 2000