Anadolu'nun Dünyaya
Armağanı: HASANKEYF


Asuman Abacıoğlu

Hasankeyf Gönüllüleri, 11 yıl boyunca Türkiye'de devlet ve hükümet yetkililerine yaptıkları başvurular sonuçsuz kalınca, mücadelenin yönünü değiştirdiler. Doğa ve tarihi koruma adına uluslararası sözleşmelerin altına imza atan ancak tarihi ve doğayı yok edecek projelere kredi vermekte sakınca görmeyen Batılı ülkelere, bu sorumluluklarını anımsattılar.

Tarih boyunca çeşitli uygarlıkların yaşadığı Hasankeyf, Kale'nin bulunduğu alanda yeralan yukarı şehir, Dicle'nin güney sahillerindeki teraslara yayılan aşağı şehir ve Dicle'nin kuzeyindeki teraslarda bulunan tarihi kent örenleri ve mahalleler olmak üzere üç ana bölüme ayrılmış bulunuyor. Köprü, ise Ortaçağ'ın en görkemli ve en büyük köprüsü olarak nitelendiriliyor.

İZMİR- Ilısu Barajı'nın suları altında kalacak Hasankeyf'i kurtarmak için gönüllü kişi ve kuruluşlarca sürdürülen kampanya, tıpkı Bergamalılar'ın siyanürlü altın madenine karşı yürüttükleri mücadele gibi, dünya çevre literatürüne geçmeye aday oldu.

Hasankeyf Gönüllüleri, 11 yıl boyunca Türkiye'de devlet ve hükümet yetkililerine yaptıkları başvurular sonuçsuz kalınca, mücadelenin yönünü değiştirdiler. Doğa ve tarihi koruma adına uluslararası sözleşmelerin altına imza atan, ancak tarihi ve doğayı yok edecek projelere kredi vermekte sakınca görmeyen Batılı ülkelere, bu sorumluluklarını anımsattılar. ''Ancak Hasankeyf'i kurtaracak'' bir projeye kredi onayı vermelerini istedikleri ülkelerin yetkililerine, aksi takdirde kendi ulusal mahkemelerinde ve uluslararası platformda dava açacaklarını bildiren Hasankeyf Gönüllüleri'nin bu girişimleri sonucunda, Dünya Bankası, projenin ''Çevre Şartı'' na uymadığını açıklamak zorunda kalırken, İngiltere Hükümeti, doğaya zarar vereceği için Ilısu Barajı'na ülkesinden sağlanan kredi desteğini çekme yönünde hazırlıklara başladı.

Türkiye, tarihi ve doğal zenginliklerin devlet eliyle en kolay gözden çıkarıldığı bir ülke olduğu kadar, belki de bu nedenle, her türlü baskıya karşın çevre koruma mücadelesinin en ısrarlı, en uzun soluklu yürütüldüğü ülkelerden biri aynı zamanda. Bu konuda gönüllü kişi ve kuruluşların, meslek odalarının, çevre korumacıların kazandıkları deneyim ve başarılar, Türkiye'de önemli bir birikim yarattı. Gerek siyanürlü altın madenciliğinde gerekse nükleer santral konusunda ortaya konulan direniş ve elde edilen başarı, çokuluslu sermayeyi 'uluslararası tahkim' i dayatma yoluna yöneltti.

Kendi yasalarıyla vuruldular

Hasankeyf'i kurtarmak için yapılan 11 yıllık mücadelede ise çevre korumacılar, Türkiye sınırları içinde başvurularından sonuç alamayınca, Ilısu Projesi'nde yer alan şirketleri, ''bağlı oldukları kendi ülkelerinin yasaları'' ile vurdular. Batılı ülkelerde kamuoyunu ayağa kaldırdılar; Hasankeyf gibi uygarlıklar beşiği bir tarihi zenginliğin sadece bulunduğu coğrafya ile sınırlı olarak değerlendirilemeyecek bir dünya mirası olduğunu vurguladılar. Bu girişimlerinden de olumlu sonuçlar almaya başladılar ve Hasankeyf için bir umut doğdu.

Geçmişi on bin yıl öncesine dayandırılan Hasankeyf, Roma, Bizans, Sasani, Arap, Suryani, Artuklu, Akkoyunlu uygarlıklarının yeşerdiği ve hepsinin de günümüzde izlerinin görülebileceği bir tarihi bileşim. Binlerce yıllık uygarlıkların merkezi konumundaki Hasankeyf, Güneydoğu Anadolu Projesi içinde yeralan 22 barajdan biri olan Ilısu Barajı'nın su toplama havzasında bulunması nedeniyle, eğer alternatif bir proje hazırlanamazsa çamura gömülecek. İsviçre, İngiltere, ABD, Almanya, Fransa, Avusturya, İsveç, İtalya ve Portekiz ihracat acentelerince sağlanan kredi, ülke hükümetlerince onaylandığında, Ilısu Barajı'nın yapımına başlanacak ve dünya kültür mirasının çok önemli bir parçası olan Hasankeyf sular altında kalacak.

Mücadelenin öyküsü

Hasankeyf için ilk girişim, dönemin başbakanı nezdinde 1988 yılında yapılmıştı. Aradan geçen 11 yıl içinde kendilerini Hasankeyf Gönüllülüğü'ne adayan onlarca kişi ya da grup, hükümet ya da ilgili kamu kuruluşlarına pek çok kez yazılı ve sözlü başvuruda bulundu. Ancak bazı hükümet yetkililerinin sonuç getirmeyen çabaları dışında bugüne kadar devlet ve hükümetin Ilısu Barajı konusundaki tutumu değişmedi. Ilısu Barajı'nın gerekliliği, hatta zorunluluğu vurgulanarak, Hasankeyf için yapılacak bir şey olmadığı açıklandı.

Hasankeyf Gönüllüleri, bu gelişmeden yılmadı ve bu kez konuyu uluslararası platforma taşıdı. İstanbul Barosu'ndan Avukat Murat Cano , Türkiyeli Antik Hasankeyf Gönüllüleri'ni temsilen ve kendi adına, başta Birleşmiş Milletler'e bağlı UNESCO/ICCROM olmak üzere, İsviçre, Büyük Britanya, ABD, Federal Almanya, Fransa, Avusturya, İsveç, İtalya, Portekiz devlet ve hükümet başkanları ile Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı ve Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı'na başvuruda bulundu.

''Hasankeyf, Anadolu'nun dünyaya, dünyanın da Cosmos'a bir armağanıdır'' diyen Avukat Cano, Ilısu Baraj Projesi ile üretilmesi planlanan enerjinin; Türkiye ve bölge halkının hizmetine sunulmasına engel olunmaksızın, Hasankeyf'i kurtaracak yeni bir proje çalışmasının başlatılması gerektiğini vurguladı. Bu yolda alınacak karar ve yapılacak uygulamanın, Anadolu'nun ''Dünyanın Açık Hava Müzesi'' haline getirilmesi hayalinin gerçeğe dönüşme sürecinin başlangıcı olacağını savundu.

Başvurularında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin, 1996 yılında Ilısu'yu Yap-İşlet-Devret modeliyle, kontrat olarak Sulzer Hydro ve ABB Power Generation'dan oluşan bir İsviçre Konsorsiyum'una verdiğini anımsatan Avukat Cano, Union Bank of Switzerland (UBS) tarafından sağlanacak olan finansmana Avusturya, Almanya, İtalya, Portekiz, İsveç, İngiltere ve ABD kökenli ihracat kredisi acenteleri aracılığıyla destek sağlanmasının istendiğini anımsattı.

Konsorsiyuma bağlı ülkeler tarafından ''ancak Hasankeyf'i kurtaracak'' yeni bir projeye kredi verilebileceğinin; mevcut proje için taahhüt edilen kredi onaylarının bu nedenle askıya alındığının açıklanmasına ihtiyaç bulunduğunu vurgulayan Avukat Murat Cano, UNESCO/ICCROM'a başvurusunda, ''Anadolu coğrafyasında yeralan ve dünyanın en önemli kültür varlıklarından biri olan Antik Hasankeyf'in; Ilısu Barajı'nın yapımı halinde sular altında kalmasının önlenmesi için; Birleşmiş Milletler'in Kültür Varlıklarını Koruma Mevzuatı'na ve 1954 tarihli Avrupa Kültür Sözleşmesi hükümleri uyarınca 'Dünya Kültür Mirası Listesi' ne alınması'' nı istedi. Avukat Cano, başvurusunda istemlerini şöyle sıraladı:

''Mevcut Ilısu Baraj Projesi yerine ancak, Hasankeyf'i kurtaracak olan bir projeye kredi onayı verilebileceği konusunda karar almaları için konsorsiyuma dahil ülke hükümetlerine çağrı yapılmasını, mevcut Ilısu Baraj Projesi'ni iptal ederek, Hasankeyf'i kurtaracak yeni bir proje hazırlanması için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne resmen başvuruda bulunulmasını talep ederiz...''

Avukat Cano, Hasankeyf'in ''Avrupa Kıta Kültür Mirası Listesi'' ne alınması için Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'ne yaptığı başvuruda ise mevcut proje yerine ancak Hasankeyf'i kurtaracak olan bir projeye kredi onayı verilebileceği konusunda karar almaları için konsorsiyuma dahil ülke hükümetleri ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne çağrı yapılmasını istedi. Cano, istemlerinin kabul edilmemesi halinde uluslararası mahkemelere başvuracaklarını vurgulayarak, Türkiye'de kurulma sürecine giren ''İstanbul- Anadolu Kültür Varlıklarını Koruma Vakfı'' ile dünyanın etkin sivil toplum örgütlerinin davaya müdahil olarak katılmalarını isteyeceklerini bildirdi.

Avukat Cano, kredi sağlayacak ülkelerin başkan ve başbakanlarına yaptığı başvuruda da, ancak Hasankeyf'i kurtaracak yeni bir projeye onay verilebileceğinin kararlaştırılmasını istedi ve ''İstemimizin kabul edilmemesi halinde, aleyhinizde ülkenizin görevli yüksek mahkemesinde ve uluslararası mahkemelerde dava açacağımızın dikkate alınmasını arzederiz'' dedi.

Avukat Cano, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'na yaptığı başvuruda da, mevcut Ilısu Baraj Projesi'nin uygulanmamasını ve bu konuda İsviçre kökenli konsorsiyum ile yapılan kontratın feshine karar verilmesini isteyerek, aksi halde Kültür Varlıklarını Koruma Mevzuatımız ile Avrupa Kültür Sözleşmesi ve diğer uluslararası anlaşmalar uyarınca ulusal ve uluslararası yargı makamlarına başvuracaklarını bildirdi.

Dünyaya çağrı

Hasankeyf Gönüllüleri adına yürütülen hukuksal mücadelenin dayanakları, ''Dünyaya Çağrı'' başlıklı metinde tek tek sıralandı. Hasankeyf'i kurtarmak isteyen gönüllü kişi ve kuruluşlara göre, yapılması gereken; Ilısu Baraj Projesi ile üretilecek enerjinin Türkiye ve bölge halkının hizmetine sunulmasına engel olunmaksızın, bu ihtiyacın, Hasankeyf feda edilmeden karşılanmasının mümkün olduğunu göstermek ve buna göre üretilecek yeni çözümlerin, yetkililerce uygulanmasını sağlamaktan ibaret. Hasankeyf Gönüllüleri, enerjinin, sanayileşmenin vazgeçilmez temel unsurlarından biri olduğuna dikkat çekerek, ''Güneydoğu Anadolu'da sanayileşme sürecinin başlaması, beraberinde getirebileceği sorunlara rağmen, bölgedeki feodal yapıyı çözeceğinden ileri bir adımdır. Bu nedenle de desteklenmesi gerekir'' görüşünü savunuyorlar. Gönüllüler, ne Ilısu Barajı'nın ne de GAP'ın gerekliliğini tartışmadıklarını vurguluyorlar. Ancak, her büyük projede olduğu gibi Ilısu Barajı Projesi'nin de özellikle tarih, çevre ve doğa şartları nedeniyle tartışılması gerektiğini, çünkü İstanbul Teknik Üniversitesi ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu kaynaklı öndeğerlendirmelerin, Ilısu Barajı için alternatif projeler üretilebileceğini ortaya koyduğunu belirtiyorlar.

Hasankeyf Gönüllüleri, ''Dünyaya Çağrı'' metninde, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyorlar:

''20 yıl önce yapılmış olan Ilısu Baraj Projesi'nin uygulanmasının geçici olarak durdurulup bölgede aynı enerjinin su, güneş, rüzgâr, termik ve diğer kaynaklara dayalı olarak Hasankeyf'i yok etmeden üretilmesinin mümkün olduğunu saptamak; mevcut projeyi finanse edecek devlet ve kurumların, sözü edilen seçenekler netleşinceye kadar kredilendirme işlemini askıya almalarını sağlamak; Hasankeyf'te sürdürülen ve kurtarma kazısı (!) adı verilen kazıların durdurulması, bunun yerine kadro ve finans bakımından uluslararası desteklerle envanter çalışmalarının hızlandırılması, devamında ise restorasyon projesinin hazırlanarak uygulamaya konulmasının sağlanması; gecikilmeksizin UNESCO'ya bağlı ICCROM tarafından Hasankeyf'in Dünya Mirası Listesi'ne alınmasının sağlanması; Avrupa Konseyi'nin 19 Aralık 1954 tarihinde kabul ettiği Avrupa Kültür Sözleşmesi ile 1975 yılında 'Geçmişimiz İçin Bir Gelecek' sloganı ile başlayan 'Amsterdam Bildirgesi' uyarınca harekete geçilmesinin sağlanması; Avrupa Uygarlık Havzası içinde yeralan Mezopotamya ve Önasya'daki uygarlık eserleri ile birlikte Kıta'nın Kültür Mirası'nın korunması bakımından Avrupa Birliği'nin harekete geçmesinin sağlanması; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile birlikte yukarıda sayılan dünya örgütlerinin, Hasankeyf'in kurtarılması olayına kayıtsız kalmaları ya da yeterli çözüm üretememeleri durumunda aynı sonuçların mahkeme hükmü ile sağlanması amacıyla açılacak davanın uluslararası kamuoyu tarafından desteklenmesinin sağlanması.''

Vakıf kuruluyor

Projeye destek veren ülkelerin başkan ve başbakanlarına Hasankeyf Gönüllüleri adına başvurularda bulunan Avukat Murat Cano, gelinen aşamada, Hasankeyf Gönüllüleri'nin kurumlaşma sürecine girdiğini söyledi. Bugüne kadar küçük ve ayrı grupların yaptıkları girişimlerin birleştirilmesi ve bundan sonra da uluslararası örgütlerle ve hükümetlerle yapılacak görüşmelerin kurumsal olarak yapılması amacıyla vakıf oluşturma süreci başlattıklarını kaydeden Cano, bu oluşumun eylül ayı sonunda tamamlanacağını belirtti. Cano, vakfın, arkeologlar, antropologlar, sanat tarihçileri ve ilgili diğer meslek alanlarından uzmanların temsil edeceği bir kadroyla kurulmasının amaçlandığını da sözlerine ekledi.

Hasankeyf'in tarihi

Batman'ın 36 kilometre güneydoğusunda ve Gercüş ilçesinin 26 kilometre kuzeyinde bulunan Hasankeyf, Anadolu'da ortaçağa ait bütünlüğünü koruyabilen tek kent olma özelliğini taşıyor. Eski kaynaklarda adı ''Hısn Kayfa'' , ''Hısn Keyba'' , ''Hısn-ı Keyfa'' olarak geçen Hasankeyf'e Roma tarihçileri Kipas, Cehpa, Ciphas isimlerini vermişler. İslamiyet döneminde ''Kaya Kalesi'' anlamına gelen ''Hasın Kayfa'' olan kentin adı zamanla ''Hasankeyf'' e dönüşmüş.

Hasankeyf'in Geç Asur ve Urartu devirlerine kadar inen bir geçmişi olduğu biliniyor. Bazı tarihçiler, Hasankeyf'teki ilk yerleşimi on bin yıl öncesine dayandırıyor.

Roma İmparatorluğu zamanında çağın iki süper gücü olan İran İmparatorluğu ile Romalılar için bir ileri karakol olan Hasankeyf, MS 5. yüzyılda Süryani Piskoposluğu'nun başkenti konumuna geliyor. MS 6 ve 7. yüzyıllarda doğu ülkelerine özgü Hıristiyan Kiliseleri'nin ilk merkezlerinden birine dönüşüyor.

İslamiyet Dönemi'nde Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler ve Mervaniler'in eline geçen Hasankeyf, 1101- 1232 tarihleri arasında Artukoğulları'nın başkenti yapılıyor. 1232 yılında Eyyubiler'in hâkimiyetine giren kent 1260 yılında Moğol istilasına uğrayarak tahrip ediliyor. Moğol istilasından sonra beylikler arasında durmadan el değiştiren Hasankeyf, 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu'na katılıyor. Hasankeyf, 1. Dünya Savaşı sırasında terk edilerek harabeye dönüyor. Daha sonra buraya sığınan köylüler tarafından yeniden iskân ediliyor. 1967 yılında mağaralarda yaşayan ailelerin iskânı için evler yapılarak, 1990 yılında yapılan bir düzenleme ile Hasankeyf ilçe haline getirilerek Batman'a bağlanıyor. Tarih boyunca çeşitli uygarlıkların yaşadığı Hasankeyf, Kale'nin bulunduğu alanda yeralan yukarı şehir, Dicle'nin güney sahillerindeki teraslara yayılan aşağı şehir ve Dicle'nin kuzeyindeki teraslarda bulunan tarihi kent örenleri ve mahalleler olmak üzere üç ana bölüme ayrılmış bulunuyor.

Artukoğulları devrinde yaptırılan köprü, ortaçağın en görkemli ve en büyük köprüsü olarak nitelendiriliyor. Bu dönemin diğer yapıları arasında Kale'deki Ulu Cami'nin aşağısında yer alan Büyük Saray ile Kale'nin doğu tarafında yolun üzerindeki Kale Kapısı bulunuyor. Hasankeyf'te yer alan Eyyubi dönemi eserleri ise; Kale'nin en yüksek noktasındaki Ulu Cami, El- Rızk, Sultan Süleyman, Koç, Kızlar ve Küçük Camileri ile İmam Abdullah Zaviyesi ve Kale'nin kuzeydoğusunda yer alan Küçük Saray olarak sıralanıyor.

Akkoyunlular dönemine ait Zeynel Bey Türbesi ise Dicle Nehri'nin sol kıyısında yer alıyor.

Cumhuriyet Gazetesi, 
20.9.1999