Hasankeyf'in Sessiz
Çýðlýðý!..
Celal BAÞLANGIÇ
Sen hiç gördün mü beni?
Eteklerimi okþayarak, Mezopotamya'ya kutsal bir salýnmayla akan
Dicle'nin bana nasýl seslendiðini duydun mu hiç? Binlerce yýldýr
neredeyse her kavimden, her dinden insanlarýn beni nasýl oya gibi
iþlediklerine tanýk oldun mu? Gün batýmlarýnda Dicle'nin nasýl da
kýzýla boyandýðýný, mor siluetimin nehre nasýl da düþtüðünü gördün mü?
Aslýnda, uygarlýðýn beþiðiyim ben. Sen de sallandýn o beþikte farkýnda
bile olmadan. Aynen beni anlatmýþ koca þair 'Anadolu'da:
"Beþikler vermiþim Nuh'a,
Salýncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayýlýr,
Anadolu'yum ben,
Tanýyor musun?"
Bana öyle uzak bakma. Beni yalnýz býrakma. Çünkü, bugünlerde büyük bir
felaket dolaþýyor baþýmda. Oysa ben neler görmüþüm, kaç hükümdarlar
eskitmiþim bilir misin?"
Hepsi de karýþýp gitti topraðýma. Belki 'Bizans Kralý Konstantin'
desem Ýstanbul'dan bilirsin de, örneðin tanýr mýsýn Hamdanilerden Ýyad
b. Ganem'i, ya da Mervanilerden Ebu Hasan Ali'yi, Artuklulardan
Nasýruddin Mahmud'u... Görmediðim ne Haçlý seferi kaldý, ne Moðollar.
Timur, taþ taþ üstünde býrakmadý da yine yaþadým. Sanki beni anlatmýþ
Ahmed Arif:
"Binlerce yýl saðýlmýþým,
Korkunç atlýlarýyla parçalamýþlar
Nazlý, sehersabah uykularýmý
Hükümdarlar, saldýrganlar, haydutlar,
Haraç salmýþlar üstüme.
Ne þah, ne sultan
Göçüp gitmiþler, gölgesiz!
Selam etmiþim dostuma
ve dayatmýþým...
Görüyor musun?"
Bugüne dek her þeye karþýn 'dayatmýþým' ama þimdi, onca zaman koyun
koyuna yaþadýðýmýz Dicle'nin sularýnda boðmak istiyorlar beni. Demem o
ki, eðer ben yok olursam, sen de yok olursun. Kocaman bir parça kopar
yüreðinden, bedeninden, aklýndan. (...)
Bakma bugünkü yoksulluðuma. Aslýnda çok zenginim ben. 'Hýsn Keyfa'
adýmýn Ermeniceden mi, yoksa Süryaniceden mi geldiðini hala daha
tartýþýp dururlar. Söylenceler üretilir Hasankeyf adýmýn üzerine. Bir
gün biri tutsak edilmiþ de kalemde, yýllarca mapusluktan bunalmýþ.
Yalvarmýþ Sultan'a; "Kalenin içinde ata binip bir dolaþayým" diye.
Ýsteðini kabul etmiþ Sultan. Binmiþ ata, sürmüþ Dicle'nin üzerine
doðru. Atla birlikte yüz metre uçmuþlar. At ölmüþ, mahkum Hasan
kaçmýþ. Ýþte o anda nöbetçiler, "Hasan ne yapýyor" diye baðýrmýþlar,
"Hasan keyf!"
Doðru ya da deðil. Ama ben yaþadýklarýmý bilirim. Bir yanýmý Raman
daðlarýna dayamýþým. Diðer yanýmda Midyat daðlarý...
Binlerce 'maðara ev'de barýndýrmýþým insanlarýmý. Yumuþacýk kayalarýmý
oymuþlar. Yazlarý sýcaktan, kýþlarý soðuktan korumuþum bana sýðýnýp,
bende yaþayanlarý. Bizans Kralý Konstantin emir vermiþ, 'bir kale
yapýn' diye. Dicle kýyýsýndaki yekpare kayalar üzerine kurmuþlar
kalelerini. Kalenin içinden tüneller kazmýþlar Dicle'nin kýyýsýna.
Düþmanlar gelir, þehri kuþatýrsa insanlarým susuz kalmasýn diye.
Katýrlar indirmiþler tünellerden nehre. Havuzlar kazmýþlar Dicle'nin
yataðýndan birkaç metre aþaðýya. Hiç susuz kalmamýþ kentim.
Düþman kolay kolay girememiþ kaleden içeri. Artukoðullarý, muhteþem
bir köprüyle birleþtirmiþ Dicle'nin iki yakasýnda var olan beni.
Aslýnda antikçaðdan beri vardý da bu köprü, en gösteriþlisini yaptý
Artukoðullarý. Kenar ayaklarý, batý ve doðu kemerleri ile gören
büyülendi bu köprüyü. Hatta gezgin Yakuti görünce þaþýrdý: "Gezdiðim
memleketlerin hiçbirinde daha büyüðünü görmedim." Þimdi birkaç ayaðý
durur Dicle'nin üzerinde. Bu kadarcýðýný bile görenler, Dicle'nin
sularýna bunlarýn yön verdiðini sanýr. Dicle üzerinden Musul'a,
Baðdat'a göndermiþim ürettiklerimi. Hem de o çaðda bilginler
yetiþtirmiþim makineler, pompalar, fýskiyeler, su terazileri, müzik
aletleri yapan. Varoþlarýmda taþtan hanlar, hamamlar, evler, çarþýlar
var. Geçmiþten kalan'kuyumcular çarþýsý' bile benim nasýl da zengin
olduðumun bir göstergesi. Onun için sen yine de bakma bugünkü
yoksulluðuma. Çünkü sen öyle uzak kalmýþsýn ki benden. Bir Dicle
ayrýlmadý yanýmdan. Þimdi de en yakýn dostumun sularýnda boðmaya
kalkýyorlar beni. Oysa ben böyle uzak olmasaydým sana, diyelim ki, bir
Efes olsaydým, bir Aspendos olsaydým, beni kendi sularýmda boðabilir
miydiniz? Böyle yoksul kalýr mýydý, Artukoðullarý'na bile baþkentlik
yapmýþ bir kentin insanlarý. Tarihlerinin en utanç verici yýllarýný
yaþarlar mýydý?
"Utanýrým,
Utanýrým fukaralýktan,
Ele, güne karþý çýplak...
Üþür fidelerim,
Harmaným kesat.
Kardeþliðin, çalýþmanýn,
Beraberliðin,
Atom güllerinin katmer açtýðý,
Þairlerin, bilginlerin dünyalarýnda,
Kalmýþým bir baþýma,
Bir baþýma ve uzak.
Biliyor musun?"
(...)
Her geçen gün eridim, topraðýn altýna girdim, yok oldum. Kendi kültür
mirasýnýzý yiyip bitirdiniz. Kiliselerim, camilerim, kalelerim,
çarþýlarým, köprüm neredeyse yok oldu gitti.
Hele 1967'de büyük bir 'uygarlýk' gösterisi yaptýnýz. Tek ayakta kalan
yerim maðaralarýmdý. Herhalde 'ele güne ayýp olmasýn' diye, üzerinde
yaþadýðýmýz bu coðrafyayý nasýl da 'muasýr medeniyetler seviyesi'ne
ulaþtýrdýðýný dost, düþman görsün diye, beni, yani Hasankeyf'i
kurtaracaðýnýz yerde, 'maðara devrinden kurtulalým' diye beni
katlettiniz. Maðarada yaþayanlara isk‰n evleri yapmak için; hem de
onlarýn yaþayamayacaklarý sýradanlýkta, yani o uyduruk 'zamane evleri'
için bütün tarihimin üzerine temel attýnýz.
(...)
Her yýl yeniden ölüp ölüp diriliyorum. Bir 'Hasankeyf sular altýnda
kalacak' deniliyor, bir 'Hasankeyf kurtuldu'. Beni sulara gömmeye mahkžm
etmeniz yetmiyormuþ gibi, bir de sanki uygarlýklarýmdan bir þeyler
kurtarýlabilirmiþ gibi, sanki ciðerimi söküp baþka bir yere
taþýyabilirmiþsiniz gibi bir de 'envanter' ve 'kurtarma' çalýþmalarý
baþlattýnýz. Yani önce envanterimi çýkartacak, sonra da boðacaksýnýz
beni Dicle'nin sularýnda. Duydum ki, çoðunu hiç tanýmadýðým dostlarým
varmýþ Ýstanbul'da. Beni kurtarmak için bir 'gönüllüler' hareketi
baþlatmýþlar yeniden. Duydum ki, son toplantýda Avukat Murat Cano
anlatmýþ beni: "Uygarlýklar kenti Hasankeyf, Mezopotamya'nýn maðaralar
baþkenti, eski çaðlarda 'yeryüzü cenneti' olarak anýlan Dicle'nin
kuzey geçidi, binlerce yýl önce insan emeði ile kayalara dantel gibi
iþlenen Güneydoðu'nun Efes'i... Artuklu devletinin baþkenti, Roma,
Bizans, Sasani, Arap medeniyetlerinin muhteþem bir alaþýmý. Türkiyeli
dünyalýlar olarak sahip çýkmamýz gereken emanet... Nasýl oldu da
böylesine kýymetli bir mirasýn sular altýnda kalmasýna, çamura
gömülmesine ramak kaldý? Ilýsu Barajý'nýn su toplama havzasý, iþte tam
da binlerce yýldýr dantel gibi iþlenen bu inanýlmaz tarih
zenginliðinin üzerini örtecek coðrafyaya yerleþtiriliyor. Üstelik bu
barajýn, ayný yörede, baþka bir yerde yapýlmasý, yahut ayný enerjinin
baþka yollardan elde edilmesi imkaný varken..."
(...)
Tam da koca þair Ahmed Arif'in 'Anadolu'sundaki gibi:
"Nerede olursan ol,
Ýçerde, dýþarda, derste, sýrada,
Yürü üstüne-üstüne
Tükür yüzüne celladýn,
Fýrsatçýnýn, fesatçýnýn, hayýnýn...
Dayan kitap ile
Dayan iþ ile.
Týrnak ile, diþ ile,
Umut ile sevda ile düþ ile.
Dayan rüsva etme beni."
Duydum ki, paneller, dia gösterileri yapýyor, sergiler açýyormuþsunuz.
Aslýnda siz de biliyorsunuz; benim kurtulmam demek, sizin kurtulmanýz
demektir; benim yaþamam demek sizin yaþamanýzdýr. Yani yapýlacak iþ,
'dünyanýn keyfini kaçýrmamak için Hasankeyf'i kurtarmak'týr. Sizlere
minnettarým; eðer ben yok olursam, sizin de yok olacaðýnýzý
anladýðýnýz için. Keþke bunu herkes anlasa. Ama ben þimdi, en azýndan
Ahmed Arif kadar umutluyum:
"Gör, nasýl yeniden yaratýlýrým,
Namuslu, genç ellerinde.
Kýzlarým,
Oðullarým var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçasý.
Kaç bin yýllýk hasretimin koncasý,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlýyor musun?"
(*) Radikal Gazetesi'nde 15.05.1999
tarihinde yayýnlanmýþtýr.