Ilısu Barajı’nın Neden
Olacağı Çevresel Etkiler
Murat Biricik
Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği (ÇevGön)
Bütün dünyada, başta akarsular olmak
üzere sucul ve dolaylı olarak da karasal
ekosistemler büyük barajların tehdidi
altında bulunmaktadır (WCD 2000).
Bölgemizin iki önemli nehir sisteminden
biri olan Fırat’ın, kaynağından başlayarak ülkemiz sınırları içindeki
bölümleri 1975-2000 yılları arasında tamamen baraj göllerine dönüşmüş
ve Fırat bir akarsu olma özelliğini yitirerek bir dizi yapay gölden
ibaret hale gelmiştir.Fırat üzerindeki barajların yapımı sürecinde ve
sonrasında yöredeki doğal hayatın nasıl etkileneceği o dönemde
yeterince sorgulanmamış, GAP’ın ekonomik, sosyal vemühendislikle
ilgili boyutları çevresel boyutunu adeta perdelemiştir. Projelerin yol
açacağıçevresel etkiler yeterince tartışılamadan uygulamaya geçilerek
sonuçlandırılmıştır.Dolayısıyla örneğin, Fırat’a özgü fauna ve flora
elemanlarından hangi değerlerin ne oranda kaybedildiği artık
bilinememektedir.
Dicle ve Fırat nehirleri, jeolojik
tarihleri itibariyle birçok ortak özelliklerinden dolayı aynı “su
sisteminin” öğeleri olarak ele alınmaktadır. Bu nedenle, Fırat
üzerindeki barajlarla kaybedilen yaşam formlarından bazıları hâlen
Dicle’de temsil edilmektedir.
Bunlardan ilk akla gelen örnek, Fırat
yumuşakkabuklu kaplumbağasıdır (Rafetus
euphraticus). Dünyada yalnızca
Dicle-Fırat su sisteminde yaşayan ve soyu yüksek
derecede tükenme tehlikesi altında olan
bu tür (IUCN 2004a), tamamen akarsuya
bağımlıdır. Durgun ve derin sulardan
oluşan baraj gölleri, Fırat yumuşakkabuklu
kaplumbağasının beslenmesine olanak
vermediği gibi, bu sürüngenin yumurta bırakmak, dinlenmek, güneşlenmek
ve solunum yapmak için ihtiyaç duyduğu korunaklı adacıklardan ve kumlu
kıyılardan yoksundur. GAP’la birlikte yok olma noktasına gelen türün
Fırat populasyonu, günümüzde yalnızca nehre akan küçük çaylar ile
henüz akarsu özelliği gösteren çok kısıtlı diğer kesimlerine sıkışmış
durumdadır (GAP 2002). Fırat kavağı (Populus euphratica) gibi yöreye
özgü bazı bitkiler de artık Fırat’tan çok Dicle
kıyılarında yaşam alanı bulabilmektedir.
Barajların Çevre Üzerindeki Olumsuz
Etkileri
Barajların canlılar ve yaşadıkları çevre
üzerine etkileri çok yönlüdür. Bu etkiler, baraj
göllerinin karasal alanları işgal ederek
buralarda yaşayan canlıların habitatlarını yok
etmesiyle sınırlı kalmamaktadır. Akarsu
sistemleri barajlarla büyük durgun su
birikintilerine dönüşmekte, akarsuya
uyum sağlamış bitki ve hayvan türleri, genellikle
artık tutunamayarak ya ani bir şekilde
ya da zaman içerisinde yavaş yavaş azalarak yok
olmakta, bunların yerini kısmen, derin
ve durgun sulara uygun özellikler gösteren ve
çoğunlukla daha yaygın olan türler
almaktadır. Baraj gölleri doğal kıyıları tamamen tahrip etmekte; su
düzeyinin istikrarsız ve değişken olması nedeniyle, büyük öneme sahip
doğal kıyı şeritlerindeki bitki ve hayvan yaşamı artık
desteklenmemektedir. Oysa su ve kara sınırında yer alan bu alanlardaki
sığ bölgeler, sazlık ve çalılık gibi sık bitki örtüsü ve yumurtlama /
yuvalanma alanları oluşturmasıyla özellikle böcekler, çeşitli
omurgasız hayvanlar, dolayısıyla, bunlarla beslenen kuş, amfibi ve
sürüngenler için büyük yaşamsal önemi olan kesimlerdir.
Canlı populasyonları, biribirleriyle gen
alışverişinde bulunabilen türdeş bireylerden oluşur. Nehirlerde
yaşayan türleri bekleyen en önemli tehlikelerden biri, barajlarla,
populasyonların birbiriyle bağlantı
olanağını yitirmiş daha küçük populasyonlara
bölünmesidir. Küçülen populasyonlarda
üreme, beslenme, korunma gibi biyolojik
işlevlerin aksadığı, genetik
çeşitliliğin hızla azaldığı ve populasyonların zamanla,
önlenemez biçimde yok oluşa sürüklendiği
daha önce yaşanmış birçok örnekten
bilinmektedir (IUCN 2004 b, PRIMACK
2004).
Barajlarda tutulan, böylece çökerek
süzülmüş olan su, taşıdığı besin maddeleri ve
tortuların büyük kısmını bıraktıktan
sonra yoluna devam edebilmektedir. Bu durum, bir
yandan nehrin aşağı kesimlerindeki,
özellikle denize açıldıkları yerlerdeki deltaları
olumsuz etkileyerek zamanla
küçülmelerine neden olmakta, öte yandan baraj göllerinde
ötrofikasyona yol açarak buradaki, başta
balık türleri olmak üzere hassas ekosistem
ilişkileriyle biribirlerine bağlı çok
sayıda canlı komünitelerindeki tür ve birey sayılarında hızlı
azalmalara, giderek “göl ölümlerine” yol açabilmektedir.
Barajların çevresel etkileri bunlarla
sınırlı olmayıp, yeraltı suyunun çekilmesi, aşağı
kesimlerdeki nehir yataklarının
bozulması ve su akışının istikrarsızlığı gibi nedenlerle
nehir adalarının yok olması, sulu
tarımın yaygınlaşmasıyla karasal bölgelerde ani habitatve iklim
değişimlerinin ortaya çıkması, tropikal hastalıkların yaygınlaşması
gibi daha nice olumsuz etkiler sayılabilir.
Hasankeyf Yöresinin Kuşları
Ilısu Barajı rezervuar alanı
oluşturulması öngörülen ve Hasankeyf’i de içine alan, Dicle
nehrinin yaklaşık 170 km uzunluğundaki
kesiminde, derin kanyon biçimindeki vadilerin de bulunduğu kıyılar,
eşsiz görsel güzelliklere sahip olmasının yanı sıra yaban hayatı
açısından yeri doldurulamaz derecede
önemlidir. Yalnızca Hasankeyf ilçesi ve yakın çevresini kapsayan
bölgenin kuşları, yakın yıllarda araştırılmış, yalnızca bu araştırma
kapsamında yörede 123 kuş türü gözlenmiştir (KILIÇ ve ark. 2002).
Bölgede ayrıca, başka araştırmacılarca
belirlenmiş ya da daha sonraki
dönemlerde gözlenmiş kuş türlerinin
varlığı da bilinmektedir. Yörede bulunan ve Ilısu
Barajı projesinin gerçekleşmesi
durumunda olumsuz etkilenecek kuş türlerine ilişkin
olarak özetle şunlar belirtilebilir:
•
Türkiye’de çeşitli derecelerde tehlike
altında bulunan türler arasında (KILIÇ & EKEN 2004), bölgede üreyen 18
kuş türü bulunmaktadır.
•
Türkiye’de nesli yüksek ölçekte tehlike
altında olan kuş türlerinden tavşancıl
(Hieraaetus fasciatus), Dicle Vadisi’nin
Hasankeyf yakınlarındaki sarp kaya
duvarlarındaki oyuklarda kuluçka
yapmaktadır (KILIÇ ve ark. 2003). Bu kartal
türünün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
üreyen yalnızca üç çifti bilinmektedir
(Bunlardan Halfeti yakınlarında, Fırat
kıyısındaki yuva alanı, Birecik baraj gölünde
suların yükselmesinden sonra son
yıllarda olasılıkla artık kullanılmamaktadır).
Tavşancılın birbirinden uzak
noktalardaki üreme alanları habitat açısından büyük
benzerlikler göstermekte, dolayısıyla
nehir kenarındaki sarp duvar şeklinde
kayalıkların bu tür için kritik öneme
sahip olduğu anlaşılmaktadır.
•
Yöre kuşlarından alaca yalıçapkını (Ceryle
rudis) Türkiye’de soyu kritik derecede
tükenme tehlikesi bulunan türlerden
biridir (KILIÇ & EKEN 2004). Ülkemizde yalnızca Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi’nin doğu kesimlerindeki
akarsularda yaşayan alaca yalıçapkını,
barajlarla kıyıların bozulması sonucu, yuva
yapmak için ihtiyaç duyduğu, nehir
kenarlarındaki dik toprak yamaçlardan yoksun
kalmaktadır.
•
Leyleğin (Ciconia ciconia) ülkemizde
kışlayan yalnızca 20-30 bireyinden (KILIÇ & EKEN 2004) önemli bir
bölümü Dicle nehri civarında, en az bir çifti ise Hasankeyf’te
görülmektedir. Bu kuşlar beslenebilmek
için özellikle sığ sulara bağımlı
olduğundan, Türkiye’de kışı geçiren
küçük leylek populasyonunun yüksek
derecede tehlike altında olduğu
değerlendirilmektedir.
•
Dünya ölçeğinde nesli tehlike altında
olan küçük kerkenezin (Falco naumanni)
(IUCN 2004a) yaklaşık 35 çiftten oluşan
üreme kolonisi Hasankeyf’teki kaya
duvarlarda düzenli olarak
yuvalanmaktadır.
•
Ülkemizde ilk kez gözlenerek kaydedilen
karakuyruk (Cercomela melanura)
Hasankeyf yakınlarında görülmüştür (COFTA
ve ark. 2005).
Nehir yakınlarındaki sarp kayalıklarda
bulunan irili ufaklı oyuklar çok sayıda kuş
türü için yuvalanma alanı
oluşturmaktadır. Bu alanlarda sayısız kuş, kalabalık
sürüler oluşturacak şekilde
yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla nehir yakınlarındaki
doğal kayalıklar, yöredeki kuş varlığı
açısından çok değerli alanlardır.
•
Dicle nehrinin değişik kesimleri büyük
sayılarda göçmen kuşların ilkbahar ve
sonbaharda konaklayarak dinlenmek ve
beslenmek için kullandıkları alanlardır.
Ayrıca nehrin, yüksekten uçan süzülücü
göçmen kuşlara göç yolunu gösteren bir
“yeryüzü işareti” olarak işlev görmesi
kuvvetle muhtemeldir. Bu kuşlar, uygun
yüksekliklere erişebilmek için, (termik
adı verilen) ısınarak yükselmekte olan hava
akımlarını kullanırlar. Nitekim, geniş
yüzeyli su kütleleri üzerinde bu akımlar
oluşmadığından, süzülen kuşların deniz
ve gölleri doğrudan geçmeyip karalar
üzerinden daha uzun yolları tercih
ettikleri bilinmektedir. Süzülen kuşlar özellikle
vadiler üzerinde meydana gelen uygun
hava hareketlerinden yararlanırlar. Nehir
yataklarının geniş sularla kaplanması,
göç için uygun hava akımlarının oluşumunu
engelleyici etkilere neden
olabilecektir.
Kuşlar, diğer canlı gruplarına göre,
gözlenmelerinin, tanınmalarının ve zaman içerisinde uğradıkları
değişikliklerin izlenmesinin kolay olması nedeniyle, herhangi bir
alanın sahip olduğu ekolojik değerin, varsa o alandaki değişim ve
bozulmaların göstergesi olarak kabul edilmektedir. Hasankeyf bölgesi,
sahip olduğu önemli sayı ve çeşitlilikteki kuş varlığıyla
Güneydoğu’daki nehir sistemlerinin elde kalmış sağlıklı nadir
parçalarından birini oluşturmaktadır ve öyle kalmalıdır.
Kaynakça:
COFTA, T., LASECKI, R. & KARAKAŞ, R. (2005) - First record of the
Blackstart, Cercomela melanura, in Turkey.- Zoology in the Middle East
36: 107-108. GAP (2002): Fırat Yumuşakkabuklu Kaplumbağası (Rafetus
euphraticus) – Dünü. Bugünü ve Yarını.- T. C.Başbakanlık Güneydoğu
Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, (Hazırlayan: Doç.Dr.
Ertan Taşkavak, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi) IUCN (2004a):
2004 IUCN Red List of Threatened Species.- http://www.iucnredlist.org
IUCN (2004b): 2004 IUCN Red List of Threatened Species - A Global
Species Assessment.- (Eds.: Baillie, J. E. M., Hilton-Taylor, C. &
Stuart, S. N.), IUCN – The World Conservation Union. KILIÇ, A.,
BİRİCİK, M. & KARAKAŞ, R. (2002): Batman-Hasankeyf Avifaunası.- Dicle
Üniversitesi Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü, DÜAPK-02-FF-24.K
ILIÇ, A., KARAKAŞ, R. & BİRİCİK, M. (2003): Observations on a newly
detected breeding site of Bonelli’s Eagle, Hieraaetus fasciatus, in
south-eastern Anatolia.- Zoology in the Middle East 30: 37-41. KILIÇ,
D. T. & EKEN, G. (2004): Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi: Türkiye’nin
Önemli Kuş Alanları – 2004Güncellemesi.- Doğa Derneği, Ankara. PRIMACK,
R. B. (2004): A Primer of Conservation Biology.- 3rd ed., Sinauer Inc.,
USA.WCD (2000): Dams and Development – A New Framework for Decision-Making.-
The Report of the World Commission on Dams, Earthscan Publications
Ltd., London, November 2000.