Hasankeyf'i
'Taşımak' Olanaksız
Oktay EKİNCİ
Son açıklamalara göre Mart
(2006) ayında başlanması planlanan Ilısu Barajı inşaatı
yaklaşık 6 yıl süreceğinden, suların basacağı
Hasankeyf'in ''taşınarak kurtarılması'' (!) için de bu kadar
süre var demektir... Yine son açıklamalara göre GAP ve hükümet
yetkilileri, ''kendilerinden başka kimsenin inanmadığı'' bu
taşınmanın gerçekleşmesi için kesenin ağzını sonuna kadar
açıyorlarmış...
''Tarihin başkenti Hasankeyf''in, sadece anıtsal
yapılardan ibaret değil; binyılların kültür, uygarlık,
yaratıcılık ve yaşanmışlık birikimleriyle çağlar içinde oluşmuş
bir ''kentsel dokular harmanı'' oluşturduğunu bilen-gören
herkes, bu taşımayı ''önerme''nin bile ne denli bilim ve
akıldışı olduğunu kolayca fark edebiliyor.
Dahası, üzerinde bulunduğu çok özel topografyaya bağlı doğal
yapısı ve bu yapıyla bütünleşmiş mimari özgünlüğü, asla
birbirlerinden ayrılamayacağından, böylesi bir yerleşimi
taşımanın aslında ''parçalayarak yok etmek'' anlamına geleceğini
de görmemek olanaksız...
Peki bu açık gerçeğe rağmen ''siyasi söylem'' nasıl bu denli
''içtenliksiz'' olabiliyor?.. Ülkeyi yönetenler kendilerinden
başka hemen herkesi nasıl da bu denli ''saf'' sanabiliyorlar?..
18-19 Şubat 2006 günlerinde Diyarbakır 'da gerçekleşen ''Hasankeyf'i
Yaşatma Sempozyumu''nda, işte bu soru dışındaki hemen tüm
gerçekler ortaya serildi. Çok sayıda uzman, bilim insanı ve
yerel yönetici, Hasankeyf'i sular altında bırakmaya niyetlenen
baraj inşaatı için; ''Bu bir kültürel soykırım projesidir...''
tanımında birleştiler...
Yine tüm katılımcıların ortak düşüncesi de özetle şöyleydi:
''Tüm dünyada barajların yerine yeni ve sürdürülebilir enerji
kaynakları hızla gündeme gelirken Türkiye'de hâlâ modası geçmiş
ilkel projeler uğruna böylesi insanlık mirası değerleri gözden
çıkartmak; çağdışı politikaların artık kabul edilemez örneğini
oluşturuyor...''
Belediyelerin görüşü
''Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği'' nin (GABB) ev
sahipliğinde gerçekleşen sempozyumda, Hasankeyf Belediye Başkanı
Abdulvahap Kusen, Batman Belediye Başkanı Hüseyin
Kalkan ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve GABB
Başkanı Osman Baydemir, bölgedeki tüm yerel yönetimlerin
en az hükümet kadar kalkınmadan yana olduklarını; onca yoksulluk
ve geri kalmışlık ortamındayken gelişmeye ve ilerlemeye karşı
durmalarının akla bile gelemeyeceğini, ancak bunun Hasankeyf'in
yitirilmesi ''paha''sına gerçekleşmesine ise asla ''onay
vermedikleri''ni açıkladılar.
Çünkü Hasankeyf, geçmişten geleceğe akıp giden yaşamın
''kimlikli'' ve ''uygarca'' sürebilmesinin; hatta sahip olduğu
''kültürel turizm'' potansiyeliyle de ''yaşam kaynaklarına
saygılı ekonomik ilerleme'' politikalarının, bir daha eşi
bulunamayacak en güçlü güvenceleri arasında...
Sempozyumda bu görüşleri mimarlık ve sanat tarihinin bilimsel
temelleriyle de destekleyen uzmanların öncelikle vurguladıkları
da ''tarihin yaratıcılık ve kültür zenginliklerinden
yararlanmanın gelecek kuşakların da hakkı olduğu ve buna olanak
sağlayacak kültürel sürekliliğin kesilmemesi gerekliliği''ydi...
Dicle Üniversitesi'nden beklenen
Peki, Hasankeyf'i taşımayı değil, ''yerinde yaşatarak
koruma''yı temel alan bir kalkınma politikası için, başka ne
yapılmalı?
Örneğin bilim adına Dicle Üniversitesi'nin de Ilısu
Barajı'nın bu şekliyle durdurulmasını talep eden bir kurumsal
görüşünü, ''senato kararı''yla ilan etmesi çok önemli...
Bölge milletvekillerinin girişimiyle TBMM'de de bir
''genel görüşme'' açılmalı ve Türkiye'nin ''kültür
politikaları'' ile ''kalkınma projeleri'' arasındaki
''ilişkiler'' parlamentoda tartışılarak sorgulanmalı.
Diyarbakır'daki Koruma Bölge Kurulu'nun bile hâlâ
gündemine alınamayan Hasankeyf için hemen başvuruda
bulunularak, 1. derece SİT'teki antik yerleşim hakkında
kurulca da ''taşınamaz'' kararının üretilmesine olanak
sağlanmalı...
Sempozyum, bu gibi önerilerle birlikte her zaman olduğu gibi
yine ''umut''la sona erdi. Çünkü Hasankeyf o denli muhteşem ki,
onu yok edecek bir projeye ''insan'' olan herkesin kesinlikle
inanası gelmiyor...
Cumhuriyet
Gazetesi
23 şubat 2006