Hasankeyf, politik hesaplara kurban edilemez!
Türkiye'de bir cinayet işleniyor. Bizden sonraya bırakacak çok şeyimiz
yok... Bizden öncekilerden bugüne kalanları da gözümüzü bile kırpmadan
tarihe gömüyoruz. Tüm dünyanın gözleri önünde Anadolu'nun kültürel
mirasının en görkemli parçaları sular altında kalıyor. Güneydoğu
Anadolu Kalkınma Projesi'nin (GAP) bir parçası olarak yapım sürecinde
olan Ilısu ve Karkamış barajları Hasankeyf'teki binlerce yıllık tarihi
kalıntıların, kökü Asur medeniyetine kadar uzanan bir kültürün,
Selçuklular döneminden kalan muhteşem eserlerin yok olmasına neden
olacak. Belkıs Harabeleri gibi gözden çıkarılan medeniyetler başkenti
Hasankeyf de kendini sulara gömecek baraj inşaatının yapımını
bekliyor.
Devlet, GAP konusundaki kararlılığından hiçbir biçimde geri adım
atmıyor. Proje'nin en büyük barajlarından biri olacağı söylenen Ilısu
Barajı'nın yapımı sadece bölgenin kalkınması açısından önem taşımıyor.
Türkiye'nin Dicle'nin suyunu elinde tutarak komşu ülkelere karşı
kazanacağı üstünlük ve güç de projeye ilişkin yapılan siyasi
hesapların daha önemli bir boyutu.
Buna karşın Ilısu barajının yeniden projelendirilerek tarihi dokuya
zarar vermeden yapılabilmesi de mümkün. Devletin yeniden
projelendirilmeye yanaşmamasına rağmen projeye destek veren ülkelerin
kredileri durdurması Hasankeyf için umutları artırıyor. Güçlü bir
kamuoyu desteği ve toplumsal baskı ile belki de Hasankeyf, Belkıs
Harabeleri'yle aynı kaderi paylaşmak zorunda kalmayacak.
Ancak yabancı basının, çevre örgütlerinin bile duyarsız kalmadığı
kültür katliamını medyanın da şaşılacak -bir o kadar da alkışlanacak-
desteğiyle adım adım izleyen ülkem insanları ise sessizliğini koruyor.
Hasankeyf Gönüllüleri, Tarih Vakfı ve avukat Murat Cano dışında ciddi
girişimlerde bulunan yok gibi...
Belkıs Harabeleri konusunda yeni Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet
Sezer'in girişimi bunca karamsar tablo içinde umut verici... On gün ek
süre karşısında çaresizlik içinde zamanla yarışan arkeologların
çabaları ise ayakta alkışlanmaya değer...
Geçmişten günümüze
1932 yılında Hasankeyf'teki tarihi eserleri inceleyen Fransız ilim
adamı Albert Gabriel -ki bu tarihi eserleri böylesine titizlikle
inceleyen ikinci bir bilim adamı henüz yoktur- ilgili bakanlığa takdim
ettiği raporda ve daha sonra kaleme aldığı makalede eserlerin hiç
olmazsa o zamanki durumlarının muhafazası için baçı tekliflerde
bulunur. Ezerlerin tarih mevkii olarak tespit edilmesinin uygun
olacağını söyledikten sonra buraya aklı başında bir usta ile bir kaç
işçinin gönderilmesini teklif eder. Ne yazık ki, araştırmalarından
dolayı kendisine gerçekten çok şöy borçlu olduğumuz Gabriel'in bu
teklifine uyulmadığı için Hasankeyf günümüze ekadar daha fazla harab
olmaya devam ederek gelmiştir.
Hasankeyf'in yaşadığı ilk tehdit değil Ilısu Barajı. Bundan önce de
1967 yılında bir kültür katliamı yaşadı asırlık başkent. O yıl devlet,
mağaralarda yaşayan vatandaşlara iskan evleri yapma bahanesiyle birçok
tarihi izi ve harabeyi malesef yok etti. Yeni şehir adeta tarih
temelleri üzerine bina edildi. Gabriel'in tespit etme imekanı bulduğu
tarihi izler ve harabeler üzerinde bugün bölge insanının sosyal
ihtiyacına cevap vermeyen, tarihi yok etmenin ezikliği içerisinde olan
küçücük evler yükselmektedir. Keşke devlet, yapılan teklifleri gözardı
edip bu tarihi eserleri korumadığı gibi yıkmasaydı da... Ama olmuş
bitmiş bir kültür faciasına karşı bu temenni ne ifade edecek?
Hasankeyf, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 14.04.1978 gün ve A-1105 sayılı
kararı ile Birinci Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak ilan edildi.
Bölgede bulunan 22 adet yapı A-2767 sayılı kararla tescil edilmiş
durumda. 1981 yılında ise Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler
Genel Müdürlüğü, Gayrimenkul Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu
tarafından Hasankey'teki tarihi eserler, 13.03.1981 gün ve A-2767
kararıyla koruma altına alındı. Ancak bu tarihten günümüze koruma
adına bir çalışma yapılmadı. Eserler kendi halinde harap olmaya devam
etti.
Daha sonraki yıllarda Hasankeyf'in bazı ülkeseverlerin dikkatini
çekmesi ve çeşitli televizyon programlarına konu olması ile yeniden,
ilim çevrelerinin de ilgisini çektiği gibi basının da sahip çıkması
neticesini verdi. Böylece Hasankeyf, uzun zamandır bulunduğu "üvey
evlat" durumundan kurtulmaya başladı. Arkasından Kültür Bakanlığı ve
Vakıflar Genel Müdürlüğü buraya uzmanlar göndererek incelemelerde
bulundular. 1989-1991 Yılları arasında, Kültür Bakanlığı tarafından
Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında ve Prof. Metin Ahunbay yönetiminde
arkeolojik kazılara başlandı. Kazılardan çıkan bulgular kazı evinde
yapılan temizleme ve kasalama yöntemiyle envantere ! alındı.
http://www.dergibi.com
Haziran,2000