Biz de hemen aynı hafta Ilısu barajına karşı hareketin sembolü
haline dönüşen Hasankeyf’e gidip, Doğa Derneği Başkanı Güven Eken’le
bir söyleşi yaptık. O söyleşimiz 13 Temmuz Pazartesi günü Milliyet
gazetesinde yayımlandı. Ama yayımlanmayan bir bölüm vardı ki onu da
bugüne sakladık. İşte Hasankeyf ve Hasankeyflilerden küçük bir
parça... “Gitmesek de, görmesek de” kabilinden...
Asma yapraklarının gölgesinde oturmuş,
kolumuzun altından Dicle’nin akıp gitmesini seyrediyoruz. Sarısı
sakin, yeşili yavaş bir su... Suyun üzerinde iri parçaları kalmış
taş köprünün gölgesi... Başımızı hafifçe kaldırsak El Rızk Camii’nin
çift merdivenli minaresiyle göz göze geleceğiz; biraz yana
çevirirsek de gökten indirilmiş bir heykel gibi duran o dev kaya
parçasıyla...
Bir huzurun ortasındayız. Rüzgar tatlı tatlı esiyor, nehir güzel
şarkılar söyleyerek akıyor... Esmer, güzel gözlü delikanlılar,
nehrin içinden ellerinde tepsilerle geliyorlar. Tepsilerde buz gibi
karpuz, köpük köpük ayran, et, peynir...
Sizce nedir buranın adı?
Bize kalsa cennet deriz de, Hasankeyfliler “taht” ya da “Şahmaran
çardağı” diyor. Dicle’nin kıyısında sıra sıra dizilmişler.
Harem-selamlık olanı da var, kızlı-erkekli olanı da... Ramazan’da
açık olanı da olmayanı da...
Bizim oturduğumuz tahtın sahibi Ömer Talayhan. Paçaları sıvamış,
ayağında naylon terlikler, mangalla meşrubat dolabı arasında
koştururken bir yandan anlatıyor: “Önceki gün Alman ZDF ve ARD
kanallarından aradılar, röportaj yaptılar. Bu hafta Belçika’dan
gelecekler. Birlikte bir belgesel çalışmamız olacak.”
Ağzımız açık öyle dinliyor, mekandan zamana, zamandan Ömer abinin
anlattıklarına uyum sağlamaya çalışıyoruz, ki tam o esnada tahtımıza
yeni biri geliyor: Saadet Partisi’nin ilçe başkanı Ömer Güzel (Bu
arada ilçede iki kişiden biri Ömer ise diğeri Abdullah’mış).
Bu Ömer kardeşimiz sayılır, 33 yaşında. Biraz üzüntülü. Önceki akşam
bir TV kanalı Hasankeyf’i öyle kötü göstermiş ki, telefonla bağlanıp
“Niye sadece kırık dökük yerleri veriyorsunuz, niye asıl Hasankeyf’i
göstermiyorsunuz?” diyememiş. Koruyamamış yani kentini ve buna fena
bozulmuş. “Oysa” diyor “Katılsaydım şunları söyleyecektim.” Hemen
arka cebinden bir kağıt çıkarıyor, biz de soruyoruz:
Nedir bu?
Bu benim basın açıklamam.
Kaçımız arka cebinde bir basın açıklaması taşır, izahı kolay değil,
ama burası Hasankeyf. Hasankeyfliler 57 yıldır korkuyla ha bugün ha
yarın devletin gelip “Haydi sizi buradan gönderiyoruz, burayı da
sular altında bırakıyoruz” diyeceği günü bekliyor. Ömer de zaten
bunu öyle güzel bir cümleyle ifade ediyor ki, “Burada bebeklerin
kulağına isminden önce ‘Baraj’ kelimesi okunur. Bence burada
herkesin adı Baraj olmalı, çünkü hepimiz onun adıyla büyüdük” diyor.
Ömer ilkokul mezunu, eski fırıncı yeni bakkal ve bir de Doğa Derneği
gönüllüsü.
Dernek nasıl ulaştı size?
Onlar bana ulaşmadı ki, ben onları buldum.
Niye?
Tabii ki Hasankeyf’i koruyabilmek için.
Nesine bu kadar çok bağlısınız
Hasankeyf’in; niye buradan gitmeyi istemiyorsunuz?
Şu köprünün başına gidip oturalım. Sana gelip geçen herkesin kim
olduğunu, ne derdi olduğunu, evinde kaç kişinin yaşadığını, ne
yaptığını anlatırım. Buradan gidersek bu birlik kalmaz. Her birimiz
ayrı bir yere dağılırız. Ayağımızın altından halı çekilir, biz
düşeriz.
Baraj yapılırsa sizi şu karşıki
tepelere taşıyacaklarmış; orada yaşayamaz mısınız yani?
Kimse oraya gitmez, herkes başka yere dağılır. Ne var ki orada;
uzaktan baraja mı bakalım? Bizim durgun suyla işimiz olmaz. Biz
Dicle’nin sesiyle uyumaya, bu oksijene alışmışız. Niye barajın
nemiyle, kokusuyla yaşayayım?
Peki ya “Sen nemle uyuma diye
biz baraj yapmayacak mıyız?” diyen çıkarsa?
Bakın ben çok bilgili biri değilim. Ama buradaki tarih, doğa
bilgiyle değil, zaten gözle görünen bir şeydir. Beni boş verin ama
bu tarihi, doğayı nereye taşıyacaklar?
Tabii adam Dicle’yi sadece su; bu kaleyi, köprüyü sadece taş olarak
görüyorsa ona bir şey anlatamam. Biz burayı 10 bin yıllık biliyorduk
ama kazı başkanımız geçen hafta 15 bin yıllık olduğunu tespit
ettiklerini söyledi. Şimdi 15 bin yıllık medeniyeti 55 yıllık bir
baraja feda ediyorlarsa benim diyeceğim hiçbir şey yok.
Her Hasankeyfli böyle mi
düşünüyor?
Herkesin benim gibi düşündüğünü biliyorum, size kanıtını da
söyleyeyim. Ben bu doğa işiyle daha ciddi bir şekilde
ilgilendiğimden beri halk tarafından çok daha fazla sevilen biri
oldum. TV’de bir röportajım çıkacağı zaman insanlar kahvelere
toplanıyor, acaba bizim hakkımızı nasıl savunacak diye; ama “Kapatın
şu televizyonu” demiyorlar.
Çünkü biliyorlar, ben burada gelir seviyesi en düşüklerden biriyim.
Bir tarlamız vardı, devlet zorla kendine sattırdı, 55 milyar verdi
elimize, onu da ailede 22 kişiye böldük. Yani burada kalmaktan
dolayı hiçbir menfaatim yok. Belki gitsem lüks ev bile verecekler.
Ama yine de istemiyorum. Çünkü ben her akşam Dicle’nin yanında bu
kayalara bakarak, kurbağaların sesiyle uyumayı hiçbir şeye
değişmem.
Sıcaklık 50 derece, nem sıfır
Doğa Derneği gönüllüsü Ömer’i bırakmıyoruz. Başkan Güven Eken,
derneğin Hasankeyf temsilcisi Hızır, Ankara’nın fotoğraf üstadı
Mustafa İstemi hep beraber kaleye tırmanışa geçiyoruz. Kalenin
tepesi galiba 50 derece falan. Öyle bir sıcak ki buğusundan ufka
bakamıyoruz. Fakat Allah’ın işi işte, sıfır nem. Taşlarından mıdır
nedir, o sıcağa rağmen insan beklenenin çok altında terliyor.
Tabii terlememek haşlanmaya engel değil. Kıpkırmızı yüzler, fırlamış
bir nabız, elimizde su şişeleri, ama pes etmeden kaleyi dolaşıyoruz.
Çünkü gizli merdivenleri, mağaraları, oyukları gezmek, hele de
kaleden Hasankeyf’e bakmak bambaşka bir zevk. Her şey o kadar canlı,
o kadar görünür ki, 200 metreden aşağı uzansanız Artuk beyiyle
Melikşah hakkında sohbet edecek, Eyyübi sultanından Akkoyunlulardan
ne çektiğini dinleyecek veya II. Kostantin’e de bu kaleyi niye
yaptırdığını soracaksınız. Sanki her şey az önce olup bitmiş ve
“Şimdi buradaydılar” diyecek gibi...
“Tarkan’la hayat yolumuzda ayrı, Hasankeyf’te biriz”
Bu manzaraya noktayı koyabildiğimiz ilk anda aşağı inişe geçiyoruz.
“Dicle seviyesi”ne varır varmaz siyah takkeli bir amca çıkıyor
karşımıza. Hasankeyf’in eski imamı İsmail Koçyiğit. 65 yaşında.
Bakıyoruz; İsmail amca da arka cebinden bir kağıt çıkarıyor:
Nedir bu?
Bu benim basın açıklamam.
Tahmin etmiştik zaten, ama
bizim soru kolay, tek kelimelik: Hasankeyf?
Şimdi birincisi ben devletime karşı değilim. (Bu cümle bütün
Hasankeyflilerin ilk cümlesi) Ama buraya baraj istemiyoruz.
Burasının sular altında kalmasını istemiyoruz. Yazık, günah.
Size bir de Tarkan’ı soralım;
beğendiğiniz, izlediğiniz biri midir?
Kendisiyle bizim hayat yolumuz bir değil, ama Hasankeyf’te yollar
aynı. O yüzden evet, beğeniyoruz. (Tarkan Hasankeyf’te gerçekten de
herkesin dilinde. Heyecanla gelip konser vermesini bekliyorlar.
Hatta birkaç yerde “Acaba geldiğinde konseri nerede verse?” diye yer
seçtiklerini duyduk.)
“Yukarıdaki mağarada yaşarım, yine
de gitmem”
İmam efendinin yanından ayrılıp kahveye doğru gidiyoruz. Domino
oynayanlar, terasta oturanlar, yaşlılar, gençler; sıcağa rağmen epey
insan var kahvede. Fakat çoğu yanımıza gelmiyor. Duyuyoruz ki, Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Baraj istemeyenler bölücü” lafı
Hasankeyf’te çok kalp kırmış ama maksat konuşturmamaksa işe de
yaramış. Hasankeyf’i Yaşatma Derneği Başkanı Abdullah İridil bu
durumu şöyle anlatıyor: “Burası hassas bir bölge. Burada herkes
tedirgin. Hele de böyle bir laf söylenince tedirginlik daha da
artıyor. Bakmayın biz kabuğu kırmışız, tarihi savunmak için her şeyi
göze almışız.”
İyi de bu tarih bilinci, bu
kadar tarih sevgisi nereden geliyor sizce?
Çünkü biz Hasankeyfliyiz. Burada yaşayan herkes tarihini sever, ona
sahip çıkar.
Peki diyelim ki oldu, diyelim
ki baraj suları yükselmeye başladı. Ne yapacaksınız?
Evime demir çubuklar dikip kendimi onlara bağlarım, yine de gitmem.
60 yaşındaki Hüseyin Tekeş giriyor söze: Devletimize karşı değiliz
ama öyle bir şey olursa hiçbirimiz gitmeyiz. Mesela ben yukarıdaki
mağaralara çıkar, orada yaşarım, ama gitmem.
Nasıl bu kadar inatçı
olabiliyorsunuz?
İridil: İnatçılığımızı tarihten alıyoruz. Biliyoruz ki o
inat olmasaydı bu kale çoktan yıkılıp giderdi. Madem ki bu kale
burada, biz de burada olacağız. Gerekirse AİHM’e gideceğiz ama
Hasankeyf’i terk etmeyeceğiz.
Tekeş: Bizim burada annemizin, babamızın mezarları var. Kim
annesinin babasının mezarının sular altında kalmasını ister, kim
bırakır?
İridil: Merak ediyorum;
acaba böyle bir yer Marmaris’te olsa suyla kapatırlar mıydı?
Hasankeyf’te baraj isteyen hiç
mi yok?
Tekeş: İki-üç toprak
sahibi var, onlar bile istemiyor.
İridil: Burasının siyaset
üstü bir konumu var. Ne PKK ne Hizbullah ne Ergenekon... Bunlara ne
boyun eğeriz ne de aracılık ederiz. Bizim devletten tek isteğimiz
var: Hasankeyf yaşasın. Bu konuda hepimizin fikri ortaktır.
Sular altında kalmadan Hasankeyf’i görmek isteyen
turistler
Hasankeyf kalesinde sıcaktan çok bunaldığımız bir an hemen ilk
bulduğumuz bir mağaraya sığındık. Çünkü mağaraların içi ortalama 15
derece. Yani eşikten bir adım dışarı attığınızda 50, içeri
attığınızda 15... Sanki lüks otel odalarının hiç ses çıkarmadan
çalışan ve her yeri eşit soğutan klimalarından var içeride. Üstelik
sadece serin değil, sürprizli de... Çünkü girdiğimiz o mağarada bir
baktık bizim gibi sıcaktan kaçan iki Avrupalı var. Hemen sorduk:
“Niye buradasınız?” İtalya’da bir voleybol hocası olan Silvana
Peretti’nin yanıtı: “Bir kitapta Hasankeyf’in çok önemli bir yer
olduğunu okudum ve sular altında kalmadan görmeyi istedim. Doğrusu
burada bariz bir tarih var. Gerçekten sular altında kalacak mı,
inanmak çok zor.” İlkokul öğretmeni olan İsviçre vatandaşı Jean-Marc
Jung’ın yorumu da şu: “Aynı nedenle buradayım ama benim hislerim
karışık. Enerji üretimi mi daha değerli yoksa tarih ve burada
yaşayan insanlar mı? Tabii bu sorunun asıl yanıtını verecek olan ben
değil, sizlersiniz.”
Hayatlarında sadece bir kez eylem yapmışlar
Belki de 15 bin yıllık bir uygarlıktan geldikleri içindir, buranın
insanları aslında ne Batmanlı, ne Mardinli, hatta ne de Güneydoğulu.
Bu insanlar birinci dereceden Hasankeyfli. Dedikleri gibi siyaseti
çok sevmiyorlar. Sevdikleri kişi kimse yerel seçimde ona oy veriyor;
o hangi partideyse genel seçimde de onu seçiyorlar. Şimdiki belediye
başkanları eski DYP’li, şimdi AKP’li ve o da baraja karşı (Yoksa
zaten seveceklerini hiç sanmıyoruz.) Dolayısıyla Hasankeyflilerin
çoğu da AKP’li. Devlet otoritesine karşı büyük bir saygıları var.
Hayatlarında topu topu bir kez eylem yapmışlar; o da “Acil 112”
istedikleri için küçük bir yürüyüş
Milliyet Gazetesi,
26 temmuz 2009