Kaybedilecek Olan Sadece
Hasankeyf Değil İnsanlık Tarihidir
Arkeolog Nevin SOYUKAYA
ÇEKÜL Vakfı
Güneydoğu Bölge Koordinatörü
Güneydoğu Anadolu Bölgemiz,
Fırat ve Dicle’nin suları ile beslendiği, Yukarı
Mezopotamya’nın bir parçası konumunda ve aynı zamanda da Yakın
Doğu kültürleri ile Anadolu kültürlerinin de birleştiği,
birbirleri ile kaynaştığı bir noktada yer almaktadır.
“Bereketli Hilal” olarak da adlandırılan bu bölgenin, uygarlık
tarihindeki önemi, hemen her yerinde görülen binlerce yılın
birikimlerinin izlerini taşıyan höyükler, ören yerleri,
anıtlar gibi çok zengin bir tarihsel geçmişi günümüze kadar
ulaşabilmiş kültürel varlıklardan anlaşılmaktadır.
Ne varki bu bölge, özellikle de ILISU BARAJ GÖLÜ alanı,
arkeolojik açıdan en az araştırılmış alanların başında
gelmektedir. Bu önemli bölgenin geçmişi o kadar az
bilinmektedir ki, burada yapılan her yeni kazı , arkeolojik
açıdan bir çok bilinmeyeni açığa çıkarmakta, her kazı
döneminden sonra uygarlık tarihinin bir çok bölümünün yeniden
yazılması gerekmektedir. Özellikle Batman Barajı gölü altında
kalan Halan Çemi, Neolitik Devrimin yaşandığı Çayönü, Nevala
Çori, Göbekli Tepe, kazıları, insanlığın ilk büyük aşaması
olan Neolitik Çağ kültürlerinin bilinen kronolojisini 4 bin
yıl daha geriye götürmüş, İ.Ö. 10. Bin ile 6. bin yılları
arasında bölgede var olan kültürlerin önemini ortaya
koymuştur. Bu kazılarla, bilinen en eski tapınakların, anıtsal
heykel ve kabartmaların, tarımda birçok ilklerin, karmaşık bir
sosyal düzenin, en eski madenciliğin Güneydoğu Anadolu’da
ortaya çıkıp, başka bölgelere yayıldığı anlaşılmıştır.
Mezopotamya ile Anadolu’nun kesiştiği noktada yer alan
HASANKEYF ise tarih öncesi devirlerden bugüne sürekli yerleşim
görmüş, özellikle de Roma ve Bizanslılar döneminde önemli bir
garnizon kenti, Ortaçağda da Anadolu’nun önemli
yerleşmelerinden biri olmuştur. Dicle’nin kıyısında, Dicle
Nehrinin ve çevre dağlardan inen sel sularının binlerce yılda
oyduğu derin kanyonlarla çevrili kayalık yükseltiyi
taçlandıran yukarı şehri (kale), Dicle’nin güney yakasındaki
düzlükte yer alan aşağı şehir ve Dicle’nin kuzeyinde, Raman
Dağları’nın eteklerindeki Karşıyaka da kurulan mahallesi ile 3
ana bölgeye ayrılan bu büyük kent, doğanın yarattığı biçimleri
insanın tamamlaması ile özelliğini ve güzelliğini kazanmıştır.
Kırk metrelik kemer açıklığıyla döneminin büyük mühendislik
yapıtları arasında yer alan harap köprüsü, sarp kayalıkları
kuşatan kalesi ve diğer yapıtları, yüzyılların yıpratıcı
etkilerini aşarak günümüze ulaşan bu tarihi yerleşmeyi eşsiz
kılmaktadır. Artuklu, Eyyübi ve Akkoyunlu egemenliğinde
yaşadığı parlak günlerin izlerini anıtlarında görmek
mümkündür.
Ilısu Barajı göl alanı Diyarbakır İli, Bismil İlçesi ile
Batman, Siirt ve Mardin illeri içinde yer almaktadır. Dicle
ile kolları Batman Su, Botan ve Garzan üzerinde oluşacak baraj
rezervuar alanı, barajın yapıldığı Cizre’nin 50 km.
kuzeybatısında Ilısu mevkiinden Bismil yakınlarına kadar 120
km. boyunca uzanmaktadır. Ilısu Baraj Projesi kapsamında kalan
bölgede Arkeolojik açıdan araştırılması gerekli Dicle Nehri ve
kollarının toplam uzunluğu ise 325 km. olup, baraj rezervuar
alanının yanı sıra, baraj gölünün aşındırma ve erozyon
etkilerine açık alanlar ile birlikte araştırmaların yapılması
gerekli potansiyel alanın 37.750 hektar olduğu belirlenmiştir.
Ancak söz konusu alanın sadece 7000 hektarlık alanında
arkeolojik yüzey araştırmaları yapılmış ve bu alanda dahi
toplam 208 adet arkeolojik yerleşim alanı saptanmıştır.
Barajın etkilediği alanın bütününde yapılacak tespit
çalışmalarında bu sayının büyük oranda artacağı kesindir.
İnsanlık tarihi açısından bunca zengin birikimleri günümüze
taşıyan bölgenin, baraj ile birlikte sulara gömülmesinden
sonra, proje taraftarlarınca yeni Hasankeyf’in“ Ülkemizin ve
Dünyanın Kültür ve Turizm Cazibe Merkezi olmaya aday” bir kent
olacağı öne sürülmektedir.
Onaylanmış olduğu ifade edilen Master Rehber Projeler’de baraj
gölüne gömülmesi hedeflenen Antik Hasankeyf’in sunduğu
coğrafyadan, tabii ve tarihi dokudan; 2 kale kapısı, Zeynel
Bey Türbesi, İmam Abdullah Türbesi, bir iki cami minaresi ve
Dicle’nin üzerinde iken anlam bulan Hasankeyf Köprüsü gibi
birkaç taneyi geçemiyecek sayıda taşınmaz kültür varlığı
parçalarının koparılarak taşınması planlanmaktadır.
Diyarbakır’lıların dediği gibi
“Kapı Gitmiş Şakşak’ını Arıyor” sözüne son derece uyan, kalesi
olmayan kapılar, camisi olmayan minareler, Dicle’si olmayan
köprü gibi yapılar ile yaratılacağı söylenen “ Ülkemizin ve
Dünyanın Kültür ve Turizm Cazibe Merkezi “ iddaası, insanlığın
geçmişine bugününe ve geleceğine yapılacak saygısızlıktır.
Ancak baraj sularının yutmadığı Antik Hasankeyf, tarihi,
kültürel ve doğal değerleri ile hakkettiği ölçüde korunup,
turizme açıldığı takdirde; Ülkemizin ve Dünyanın Kültür ve
Turizm Cazibe Merkezi olabilecektir.
Hasankeyf’i tüm bölgenin kültür ve turizm zenginlikleri ile
birlikte ele alıp, aynı turizm destinasyonu içerisinde
değerlendirdiğimiz takdirde; insanlık tarihine ışık tutmuş,
emanetçisi olduğumuz kültürel değerlerimizi koruyup yarınlara
taşıyarak insanlık görevimizi yapmış, bu değerleri turizme
açarak da bölgemiz ve ülkemizin sürdürülebilir ekonomik ve
sosyal kalkınmasını da sağlamış oluruz ki; gerçekleştirmemiz
gereken gerçekçi çözümde budur.
Mavi Terazi Dergisi
Ocak 2009
|
|
|